15 Kasım 2009 Pazar

PAZAR NOTLARI

Bir pazar gününde yapılacak en iyi şey nedir?
Okumak... Ne bulursan onu: gazeteler, pazar ekleri, dergi, kitap vs...
Öyle yapıyorum. Önce kahvaltıda Hürriyet'e şöylece bir göz atma, hafta sonu ekleri; kahvaltıdan sonra Sabah'ın verdiği New York Times eki ve okumayı adeta eşsiz bir ritüele dönüştüren 'Varlık' dergisi. Bu dergi tek kelimeyle yazın dünyamızın şaheseri ve kanımca dünyada da eşi benzeri azdır. Kasım sayısının kapak konusu olan "Edebiyat ve Teknoloji" de harika yazılar var: Teknolojik ilerlemelerin edebiyata neler getirdiği ve de neler götürdüğü, edebiyatın gelecekteki durumu sorgulanarak anlatılıyor derinlemesine. Yazının en üst düzeyde bir hazza nasıl dönüşebileceğini gösteriyor insana 'Varlık' okumak.
Sabah gazetesinin pazarları "New York Times" ın Türkçe edisyonunu vermesi ise bence çok güzel bir hizmet. Böylece dünyada neler olup bittiğini, dış basında bu olayların nasıl değerlendiririldiğini görmek imkanı bulunuyor. 'Newsweek Türkiye' dergisi ve Radikal gazetesinde yayınlanan dış basından köşe yazılarının çevirileriyle birlikte böylesi imkanlar gazeteciliğimizin gelişimi açısından oldukça olumlu.
Peki ya kitap?
Simone De Beauvoir'ın dehasa eseri 'Mandarinler' e devam edeceğim. Şu an 200 sayfasını geride bıraktığım 700 küsur sayfalık dev eseri okumaya oturmak sabırsızlanıyorum. Roman 2.Dünya savaşı sonrası Paris'in entelektüel çevrelerinde geçiyor. Sartre, Camus, Koestler ve yazarın kendisi baş rollerde. Roman hakkında değerlendirmem ise son sayfa kapatıldıktan sonra olacak. Kuvvetle muhtemel 'Edebiyatın Haz Durakları'nda yer bulacak kendine 'Mandarinler.'
Dünyayı takip etmek, okumak neye yarar?
Hiçlikten kaçmaya... İnsan boşluğa düşmeye o kadar meğilli bir varlık ki, devamlı bir hareket içinde bulunması gerekiyor sanki, var oluşunu dünyaya kanıtlamak için. İşte burdayım...
Çıkıp bir hava almak gerekli mi?
Kesinlikle. İnsan düşüncelerini daha bir netliğe kavuşturabiliyor yalnız başına yaptığı yürüyüşlerde. Bir roman bile, en azından taslak olarak, yalnızlıktan doğar genellikle. İnsanlardan uzaklaşmak kendine yaklaşmayı doğurur çoğu kez ve gereklidir de bu. Üstelik 'Edip' in nasıl bir metotla yazılacağına karar vermeli. Disiplin altına girmek korkutmuyor beni.
Sartre'ın Bulantı romanındaki kahramanı Roquentin bir günlük tutar ve bir gün sadece şunu yazar güncesine: "Korkmamak gerek."
Evet: Korkmamak gerek.
Ne zaman bu aklıma gelse gülmekten alamıyorum kendimi.
Deli miyim ne?

1 yorum:

Çiğdem Sakarya dedi ki...

Mandarinler ve tabii ki simone... benim hayran olduğum, örnek aldığım ve eserlerini değil okumak, sayfalarını karıştırırken bile heyecandan ve sevinçten titrediğim, yüzümde gülücükler yaratan ve "kadın doğulmaz, olunur!" sözünü beynime kazımış deha... ve edip, sabırsızlıkla beklediğim bir roman... çünkü o benim hayatım, o benim herşeyim, benim küçükken saçlarımı okşayan, gözlerimin içine gülerek bakan, canım, kanım, idolüm...