20 Kasım 2009 Cuma

EDEBİYATIN HAZ DURAKLARI-4 (ADALET AĞAOĞLU-BİR DÜĞÜN GECESİ)

Bu roman için söyleyebileceğim en net şey şu: Tüm zamanların en iyi Türk romanlarından birisi. Yazarın 'Dar Zamanlar' üçlemesinin ikinci kitabı olan 'Bir Düğün Gecesi,' gene son derece başarılı olan ilk kitap 'Ölmeye Yatmak' ı aşıyor.
'Ölmeye Yatmak' ta daha çok ilk dönem Cumhuriyet kuşağından yetişmiş ve bir üniversitede hoca olmuş Aysel isimli aydın bir Türk kadınının iç dünyasında gezinmiştik. 'Bir Düğün Gecesi' ise karakterlerin çokluğu ve çeşitliliği ile öne çıkıyor; ilk romanın baş kişisi Aysel ise bu kez geri planda bırakılmış ve varlığını belli belirsiz ama esrarengiz bir gölge olarak göstermekte. Onun yerinde ise, Aysel'in kocası Ömer ile kardeşi Tezel varlıklarını koyuyorlar hikayeye. Yetmişler Türkiyesinin aydın çevrelerinin panoramasını sunan 'Dar Zamanlar' üçlemesinin bu en etkili romanındaki başat karakterlerden Ömer, Aysel gibi öğretim görevlisi, Tezel ise otuzlu yaşların başlarında, kendini nihilizme kaptırmış, hiçbir değere inancı olmayan bir ressamdır.
'Bir Düğün Gecesi' romanın isminden de anlaşılacağı gibi, sadece bir düğün süresince yaşananları anlatıyor. Önemli olansa, düğünden ziyade düğünün içinde bulunan zıt kutuplardaki insanların bir araya gelmiş olması. Düğün, Aysel'in arsa alıp satarak zengin bir işadamı olmuş kardeşi İlhan'ın kızı ile bir paşanın oğlunu evlendirir. Aileler arasındaki çıkar ilişkisine dayanan bir evliliktir söz konusu olan. Cumhuriyet seçkinciliğindeki (asker ile sermayenin işbirliği) lümpenliğe karşı duran Ağaoğlu, daha romanın başındaki düğün davetiyesiyle bunu okura ustaca hissettiriyor.
"Dereli ve Özkan Aileleri,
Kalkınan memleketimizin milli temeline yeni bir harç olmak üzere kızımız Ayşen'le oğlumuz Ercan'ın Anadolu Kulübü'nde yapılacak olan nikah ve düğün töreninde sizleri görmekten mutluluk duyarlar.
Babası,  İlhan Dereli                            
Babası, Tümgeneral Hayrettin Özkan"
Kelimeler ustaca kullanılmış gerçekten de. Yazar toplumsal gerçekleri ironiyle anlatıyor romanda sık sık. İroninin tavan yaptığı yerlerden birisi de, Amerika'ya yerleşmiş düğün sahiplerinin bazı akrabalarına hitap şekilleri. Yurtdışında yaşadıklarından modernleşip uygarlaştıklarını düşünen Ayten, 'Eytın'; Cemil Türk'de, 'Cim Törk' olarak adlandırılır, gene kendilerinden olan çevrelerindeki bazı insanlarca.
Romandaki karakterlerin hemen hepsi, nereye savrulduklarını bilmeden öylece yaşayıp giderler, ancak pek azı bunun farkındadır. Sözgelimi Tezel, romandaki en dolu karakter kanımca. Her ne kadar nihilist olduğunu düşünse de, yaşama karşın belli duyarlığı vardır ve yakalayamadığı değerlerin peşinden koşar sürekli. Bu, nihilist olmanın komünist olmaktan daha kolay olduğunu söylediği yerden dahi anlaşılıyor. Kolaycılığı seçmek değil, yakalayamadığı o değerlerden ötürü içten içe çektiği acıyı ört bas etmek istemesidir yaptığı. Tezel karakterine hayranlık duymamak gerçekten çok zor. Ülkede o yıllarda güzellik adına yapılan her mücadelenin boşa gitmesinin, götürülmesinin insanı nasıl da ruhsal bir cehenneme sürüklediğinin en büyük kanıtı Tezel. Bu yüzden sürekli kaçar ve kendini içkiye verir.
Romanı okurken kendime sık sık, yazar Ağaoğlu'nun Aysel'mi yoksa Tezel'mi olduğunu sordum ve sonuç olarak da, en azından romanı yazdığı dönemlerde, Aysel'in olduğu kişi, Tezel'in ise olmak isteyip te olamadığı, çünkü Cumhuriyet ideallerinin kanına aşıladığı elitist ve sorumlu (kalkınan ülkesinin gelecek kuşakları açısından) aydın damgasından kurtulamadığından Aysel olarak kalmaya mahkum olduğu kanısına vardım.  
'Bir Düğün Gecesi' politik romanlarımızdan son ve en başarılarından birisi. Bu roman, malumunuz, 80 sonrasında yetişen apolitik gençlik için bir anlam ifade etmeyecektir. Ancak bu ülkede hala yakın tarihine ilgi duyan insanlar varsa, mutlaka okumalıdır bu kitabı. O yılları yaşamış ve politik bir hayat görüşüne sahip olup ta bu romanı okumamış insanlar için birşey demiyorum bile.    

Hiç yorum yok: