24 Mart 2009 Salı

BİR FELSEFE KİTABINDAN SIKILMAK


Normal bir kitap okuyucusu, birazda felsefe kitabı okumak isterse ve işe Albert Camus’nun “Sisifos Söyleni” isimli eserinden başlarsa ne olur? Sözgelimi aynı okuyucu, Gaarder’in başarılı romanı “Sofie’nin Dünyası”nı okuduktan sonra, felsefeye olan merakının kıpırdanmasının etkisiyle de bu kitabı almış olsun.
Kuşkusuz kitap kendisine sıkıcı gelecek, kitabı daha yarısına gelmeden kitaplığına koyacaktır kafa karışıklığı içersinde. Kafa karışıklığının nedeni belirsizdir. Kitap sıkıcı mı gelmiştir, yoksa felsefe mi başlı başına sıkıcı bir şeydir.
Sisifos Söyleni’nin, aslında diğer felsefe kitaplarına göre çok daha kolay okunur bir tarafı var. Bir kere her şeyden önce, kitabın yazarı Camus bir sistem filozofu bile değil. Yani düşünceleri ve felsefesi belli bir dizgeye dayanmıyor; bu da onu anlamayı kolaylaştıran en büyük etken.
Albert Camus bu felsefi denemesinde bir sorunun cevabını arar, ama bu soruyu sorması için hangi evrelerden geçmiştir? Kitapta sorulan soru şudur: “Yaşam yaşanmaya değer mi değmez mi?” Camus bu soruyu sormadan önce, yaşamın anlamsızlığı anlamıştı. İlk eserlerinde bunun etkisini görebiliriz. Yabancı, İlk Adam, Mutlu Ölüm isimli romanlarının kahramanları adeta bu dünyada yaşamazlar, başlarına gelen her olayı insanı dehşete düşürecek bir soğukkanlılıkla karşılarlar. Felsefesinin ilk adımlarını atar Camus: yaşam anlamsızdır, çünkü ölümle biter; ölüm olan bir şey de anlamsızlığa mahkumdur. Sisifos Söyleni bu düşünce karşısında bir çözüm arayışının denemesi. İnsan yaşamının saçmalığını (Camus buna ‘Absürd’ der) kavradıktan sonra ne yapacaktır. Madem yaşam saçmadır, o halde intihar etmeli midir insan? Sisifos Söyleni'n de sorgulanan şey işte bu. Kanımca bir felsefe kitabını sıkıcı kılamayacak kadar hayatla ve var oluşumuza alakalı bir konu. Daha önceki filozoflar daha sistematik ve bilimselken, Camus yaşamımıza dair şeylerden bahsediyordu.
Sisifos Söyleni’nde Camus, bu soruların cevabını ararken, kitaba da ismini veren Sisifos isimli bir mitolojik kahramandan yola çıkıyor. Sisifos tanrılar tarafından cezalandırılmış bir mahkumdu. Cezası ise ölümden bile kötü denebilecek bir şeydi. Sisifos bir kaya parçasını dağın tepesine çıkarmakla mükelleftir.
Ancak mahkum kayayı tepeye her çıkardığında kaya kendi ağırlığıyla tekrar aşağıya düşer ve bu kısırdöngü durmadan devam eder. Buradaki simgesel değerler oldukça güçlü. Kaya parçası yaşamımız boyunca karşımıza çıkan güçlükler olarak ele alınabilir. Herkes hiç bitmeyen dertlerinden şikayetçi değil midir? Her insanın kendine göre dağın tepesine taşımaya mahkum olduğu bir kayası vardır.
Sisifos’un bu ağır ceza karşısındaki tavrı, Camus’nün intihar ve yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceğine dair sorularına da yanıt teşkil eder. Sisifos cezayı kabullenir ve cezasına çekerken dahi bile var oluşunu en derin bir biçimde duyumsadığı ve özgür olduğu bilincine varır.
Kitaptan kısaca çıkarılacak sonuç şudur: Yaşam ne kadar anlamsız olursa olsun, insan yaşamalıdır. Bu bağlamda Sisifos Söyleni insanı umutsuzluğa sürükleyecek değil, tam tersine ona yaşama tutunması yolunda büyük bir umur ışığı olabilecek bir kitaptır. O yüzden ‘Sisifos Söyleni’ni okurken ayılıp bayılmaya hiç gerek yoktur. Bir felsefe kitabı okurken önemli olan her bir cümleyi değil, ana fikri anlamaktır. Sonuçta okuyucu akademik bir filozof değil, sadece kitap okuma zevkini tatmak isteyen biridir. 
Sonuç olarak, Sisifos Söyleni zamanla tekrar dönüp okunabilecek bir başucu kitabı niteliğindedir ve güncelliğini çağımızda bile korumaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi de, günümüz kentli insanının hiç durmadan kapıldığı iç sıkıntısıdır.
Bu yazı, Sisifos Söyleni’ni sıkılıp ta bir kenara atan, hem de o kaya parçası gibi her an yüreklerimize oturan ruhsal sıkıntıyı yaşayan okuyucular için umarım iyi olmuştur.


Hiç yorum yok: