24 Mart 2009 Salı

21.YÜZYILIN ŞİFRESİ:ŞİDDET VE PARANOYA

Birkaç yüzyıl önce hümanizmi kurmuş olan insanoğlu (yada sadece kuranlar), 21.yüzyılın en belirleyici unsurlarının şiddet ve terör olacağını tahmin edemezdi herhalde.
Bir önceki yüzyıl nasıl devletlerin ve halkların birbirini ezdiği bir savaşlar çağı ise, yüzyılımız bireysel terörizmin, küçük radikal grupların vahşet eylemlerinin ve dünyamız genelinde ortaya çıkan bir şiddet paranoyasının yüzyılı.

Yeni yüzyılın henüz başlarında, suç: şiddet ve vahşet, ceza: şiddet paranoyası ve tüyler ürpertici bir tedirginlik olmuştur.

20.yüzyıl ‘korku çağı’ olarak bilinir. Şimdi bu korku iyice karmaşıklaşmış durumda. Eskiden tehlikenin nereden geleceği bilinirdi; Hitler ve Mussolini’nin neler yapabilecekleri daha birkaç yıl öncesinden biliniyordu sözgelimi. Şimdi ise bir muamma var. Değişmeyen tek şey şu: insanlık hala korkuyor: savaşlardan, terörden, kafayı üşütüp bir alışveriş merkezinde bomba patlatma ihtimali olan insanlardan, hiç nedensiz yere seri cinayetler işleyen zır delilerden ve en çokta kendinden!

Herkesin her şey olabileceği, olabileceğine ihtimal olduğu ve bunun kimseyi şaşırtmayacağı böyle bir dönem görmemişti yerküre.

Oysa insanoğlunun ideali devamlı ileri gitmek, barış içinde yaşamaktır, ya da öyle olmalıdır. Kimse savaşlar olsun, terör yüzünden insanlar birbirini öldürsün istemez. Hayır! Salt insanın bir suçu yoktur bu konuda. Suçlu, şiddeti özendiren, üstelik bunu eyleme geçiren devletler ve onların politikaları, terör örgütleri ve şiddetten kendi cebini doldurmak gibi bir çıkarı olan uluslararası para babalarıdır.

Saf haliyle insanın, şiddete eğilimli olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur. Şiddet genetikle de alakalı değildir; bunlar öğrenilen, tecrübe edilen şeylerdir. Kimse anasının karnından terörist, militan, cani vb… doğmaz.

Ve şiddet olgusu insanların iliklerine öyle bir işlemiştir ki, sonunda herkeste ölçüsü farklı olsa da, korkutucu bir paranoya baş göstermiştir. Dünya genelinde büyük kentlerdeki insanlar için, örneğin, bir yerlerde ansızın bir bomba patlama ihtimalinin bulunmasını bilip, evden bile çıkamayacak bir hale gelmek, çağımızın tipik bir davranışıdır. Bununla birlikte kişinin kendini daha güvende hissetme ihtiyacı öyle boyutlara ulaşmış durumda ki, güvenlik sorunu yeme içme gibi insanın öncelikli ve zorunlu ihtiyaçlarından birine dönüşmüştür. Oysa barış içinde yaşayan bir dünyada güvenliğe dair endişelerin olmaması gerekiyordu.

Şiddetin kaynağını, aslında gene büyük güçlerce yaratılmış ve beslenmiş olan radikal örgütlerde arayanlar şunu da düşünmeli: hümanizmi kuranların kendi miraslarına sahip çıkmaması da, dünyamızın bu hale gelmesinde çok etkili olmuştur. Yalan mı?

Hiç yorum yok: