Günümüzde felsefe olduğu iddia edilen, ama bu konuda büyük şüpheler uyandıran ve popüler kültürün önemli bir unsuru haline gelmiş olan iki düşünce türünden söz ediliyor. Bunlar;
a)‘Secret’ tarzında bireysel başarıyı amaçlayan, ‘inanırsan başarırsın’ türünden düşünceler.
b)‘Gündelik yaşam felsefesi’ diye adlandırılan, insanın günlük yaşamını nasıl daha iyi bir hale getireceği üzerine düşünceler.
Kolayca fark edileceği gibi, her iki düşüncede de amaç, insanın bireysel yaşamının nasıl daha iyi kılınabileceği üzerine kafa yormak. Bu, aslında kapitalizm uygarlığının gitgide ilerlemesiyle birlikte, insanın tüketen bir insana dönüşmesiyle alakalı. Zenginleştikçe ve bilim uygarlığı zirveye ulaştığında metafizik bir boşluğa düşen insanoğlu, çareyi günlük yaşamını daha kaliteli hale getirmek üzerine düşünce veya eylemlere kapılarak buluyor. Kapitalizmin mayasındaki popüler kültür ise bunu destekleyince ortaya çıkan sonuç, felsefenin hafifleşerek ticari bir nesneye dönüşmesi oluyor maalesef.
Oysa eski zamanlarda insanların sadece tek bir amacı vardı: hayatta kalmak. Yani insan, doğadaki bir hayvandan farksızdı, sadece güdüleriyle yaşıyor, hayatta kalmaya çalışıyordu. Sonra insan bilinci olduğunun, düşündüğünün farkına varıyor ve kendi kendine sorular sorarak felsefenin temelini atmış oluyordu.
Şimdi şunu sormak lazım geliyor: Milenyum da felsefenin yeri nedir? Klasik anlamda ‘sistem’ felsefeleri bitmiş midir? Bu sorular gerçekten ilginç. Bana kalırsa insanoğlu var olduğu müddetçe felsefe de var olacaktır. Her ne kadar çağımız değerleri insanı düşünmekten uzaklaştırsa da, insanın düşünmekten kaçamayacağı da bir gerçek. Yapılması gereken, belki de felsefeyi yeni baştan ele almak ve çağımıza olan uyumsuzluğundan kurtarmak. Felsefeyi yeniden inşa etmek gerekli; bu artık kaçınılmaz bir gereksinim. Descartes bunu kendi zamanında yapmıştı, çağımız filozofları neden yapmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder