14 Mart 2009 Cumartesi

İMGELEMİN GÜCÜ ADINA

İmgelemin gücü ve sınır tanımazlığı, genç bir sanatçının en önemli yol gösterici ışığıdır. O halde, gerçekçilik bir ölçüde, yalnız ve yalnız salt sanat eserinin içinde bir unsurdur sanatçı için. Sanatçının, durmadan hayatın gerçeklerinden dem vurup sanatını popüler kültür uğruna feda etmesi ya da değerini düşürmesi, istihza ile gülüp geçilmesi gereken bir ironi.
Metafizik bir boyut kazanan imgelem, 20.yy sonlarına (21.yy da, bilhassa yazın sanatçısında metafizik imgelemin üstünde durduğu temaların içinde insan varoluşu ve onun sorunları yer almadığı, ya da çok az yer aldığı için ve bu metafizik imgelem daha çok 21.yy bilgi teknolojileri ve iletişim çağı olgularına kaydığından dolayı)  değin yazın sanatçısı için etkili bir araç olmuştur. Kafka, Dostoyevski, Sartre, Camus gibi 'metafizik imgelemin peygamberleri' kendi çağlarına damgasını vurmuşlar, felsefeyi edebiyatın içine sokmuşlardı. Metafiziği nesneye dönüştürmekti onların yaptığı. Varoluşçular hiç durmadan insan varoluşunu dizgeye indirgemeye çalışıyorlar, eserlerini büyük bir çılgınlığa kapılmışçasına yazıyorlardı. Sanki bu dünyayı dışarıdan, başka bir soyutlamanın üzerinden kavrıyorlardı. Böylece, Bulantı’da Raquentin’in yalnızları oynaması, Karamazov Kardeşler’de Ivan’ın diğer kardeşlerinin içinden sıyrılması, Dönüşüm’de Gregor’un hamamböceğine dönüşmesi, ya da Yabancı’da Mearsault’un bir sebebi olmaksızın cinayet işlemesi kaçınılmaz oluyordu.İmgelemin gücü, hiçbir zaman böylesi eserlerdeki gibi metafizik bir nesneye dönüşmemişti. Şimdiki yazın sanatındaki boşluk, imgelemin gücünün kaybedilmesinden kaynaklanıyor. Bir de çağın tüketim ruhundan ve böylesi bir bilincin (ya da bilinçsizliğin) genç sanatçının benliğini kemirmesinden.
Olguların, her türlü felsefi dizgenin yörüngesinden çıkmaya başladığı bir yüzyılın başlarındayız. Yazın sanatının da diğer birçok sanat dalı gibi gideceği yol belirsiz ve karmaşalarla dolu. Bu belirsiz tablonun, sanatın post-modern yüzüne vurgu yaptığını söylememiz için çok erken. Çünkü, insan var olduğu müddetçe, onun varoluşuna dair felsefi sorunlar güncelliğini ve çağdaşlığını hiçbir zaman yitirmeyecek. Kim bilir, 21.yy sanatçısı da, sanatta post-modernist eğilimlerin dahi, insan varoluşunun gerçekliğini yadsıyamayacağının bilincine ulaşır. İmgelem kendi rotasını kaybetmiş görünse de, bir sanatçı için umutsuz olmak, her tür teoriyi kılgısal zekamızın süzgecinden geçirmeden yıkmak demek. Oysa imgelem bir nesneye dönüşmeden önce dahi, yıkma değil, ‘kurma’ ve ‘yaratma’ sorumluluğunu taşır. Bu, doğal bir kılgıyı beraberinde getirir. Kılgısal aklın metafizik imgelemi nesneye dönüştürmede büyük bir rolü var. Sanatta eylem, yaratımdaki güç ve çeşitliliktir.
Şimdi, felsefi dizgeler yere düşmüşken (sanatın can evinden vurulmasına neden olan bir problem bu; çünkü, felsefi bir temaya dayanmayan sanat eseri cılız kalmaya mahkumdur), onu ayağa kaldırmak bir hayal değil. İmgelemin gücü, genç sanatçılar ve sanatçı adayları için hala günceldir. Çağdaş olmak adına, zamanın evrenselliğinde varlığını koruyan bir olgu reddedilemez. İmgelemi metafizik bir boyuta taşımak sanatçı için doğal bir eğilim.
Hala…    

Hiç yorum yok: