22 Mart 2009 Pazar

90'LARI ANMAK, AMA NASIL?

Son zamanlarda bazı TV programlarında 90'lı yıllar teması işlenmesi ile yeni milenyumla birlikte geride bıraktığımız bu 10 yıllık zaman dilimine büyük bir özlem duyuluyormuş gibi bir hava uyanması dikkatlerden kaçmamıştır.
Peki 90'lı yıllar gerçekten de özlem duyulacak kadar iyi mi geçmişti?

Koskoca bir 10 yılı Türk Pop Müziğ
inin patlama yaptığı yıllar olarak hatırlarsanız, elbette 90'lı yılların harika olduğu yargısına varabilirsiniz. Oysa 10 yıllık bir periyodu değerlendirirken iş sadece müzik alanında ortaya çıkan yeniliklere indirgenmemeli. Yani evet, 90'lı yıllarda Türk Popunun yaptığı çıkışı bende özlemle anıyorum, ama hiçbir zaman 90'lara harika yıllardı diyemem.
Bakın, 90'lar nasıl geçmişti ülkemiz ve dünya açısından...

1990'lı yıllara Doğu Bloğunun dağılması ve Amerikan emperyalizminin dünyaya egemen olma amacıyla "küreselleşme" olg
usunu ortaya atmasıyla girmiştik hatırlanırsa. Sınırların kalktığı, dünyanın (temeli 80'lerde Reagan ve Teacther tarafından atılan serbest piyasacı neo-liberalizm ile yönetilen) tek bir köy olduğu iddiası yaygınlık kazanmıştı. Türkiye'de ise 80'lerde Özal ile başlayan liberalleşme süreci, 90'larla birlikte toplumsal hayatımızın en belirleyici ekonomik unsuru haline gelmişti.

Serbest Piyasanın dev dalgaları bize de ulaşmıştı 90'larda...

Sovyetler Birliği'nin dağılması hiç kuşkusuz dünya genelinde ve Türkiye'de sol hareketlerin gerileme dönemine girmesine neden oldu. Ankara ve İstanbul belediyelerine sahip olan sosyal demokratlar, 1994 yerel seçimlerinde her iki büyük şehri yükselişteki siyasal islama kaybetti. O zaman lisedeydim ve herkesin "Şeriat mı geliyor?" tartışmaları yaptığını çok net hatırlıyorum. Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan gibi aşırı adamları hatırlarsınız. Bu gibi Refah Partili kişiler, her gece TV'lerde de sürekli olarak gösterilen görüntülerde şeriatın yaklaştığını iddia eder, üstüne üstlük ağızlarını iğrenç bir şekilde bozarlardı. Bunları çevremde kimsenin ciddiye aldığını görmesem de, halkın öyle düşünmediğini 1995 genel seçimleri sonuçları açıklandığında anladım: Refah Partisi birinci parti olarak sandıktan çıkmış, Erbakan hoca şeriat yolunun açıldığını söyler olmuştu.

Hoca ile bacısı...90'ların unutulmaz ortakları...

Peki, çok partili sisteme geçtiğimizden beri uzun yıllar (Bülent Ecevit ve askeri yönetimler hariç) ülkeyi yöneten merkez sağ 90'larda ne haldeydi? Merkez sağın iki dev partisi ANAP ve DYP, 1993'te karizmatik liderleri Turgut Özal ve Süleyman Demirel'i (biri Cumhurbaşkanıyken öldü, diğeri onun yerine geçti) kaybedince Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile seçimden seçime eridi ve 2000'lerdeki ilk genel seçimde sandığa gömüldü. 90'larda merkez sağı bitiren en önemli etken, ANAP ve DYP'nin birbiriyle didişmekten vazgeçmemesi, tabandan gelen sese ve hemen hemen aynı parti programlarına sahip olmalarına karşın (Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller'in liderlik savaşı yüzünden) birleşememesi, ayrıca değişen dünyayı algılayamamış olmalarıydı. Bu iki parti birbiriyle kavga ededursun halk siyasal islama yöneldi o yıllarda.

Türkiye için kara yıllardı 90'lar: Kötü yönetimler, siyasal istikrarsızlıklar, 5 Nisan kararları, devalüasyon, Sivas katliamı, Susurluk kazası, devlet-mafya ilişkisinin ortaya çıkması, aydınlanamayan faili meçhul cinayetler, tarikatların yükselişi vs... damgasını vurdu o yıllara maalesef. Ama birşey vardı ki, onu ayrıca ele almak gerekiyor: 28 Şubat olayı! Kimine göre post-modern, kimine göre açıktan darbe! Aralık 1995 genel seçimlerinden birinci çıkan Refah Partisi 96 yazına kadar hükümet kuramamıştı. Kimse Erbakan'la koalisyon kurmak istemiyordu başta. Sonra ne olduysa Tansu Çiller kucak açtı hocaya. Ama bir şartı vardı hırslı bacımızın: dönüşümlü başbakanlık sistemi. Yıllardır iktidarın hayalini kuran hoca, buna hayır diyemezdi elbette: üstelik başbakanlığa önce kendisi geçecekken. Ordu durumdan rahatsız olsa da, siyasete bulaşmamaya çalışıyordu başlarda, ancak fazla uzun sürmedi bu. Erbakan'ın şeriat söylemini açıkça dillendirmeye başlaması, Kaddafi tarafından bir çadırda ağırlanması, tarikat liderlerine verilen iftar yemeği gibi olaylar ordu için bardağı taşıran son damla oldu. O dönemde herkesin dilinde darbe sözü vardı ama, kimse nasıl ve ne şekilde geleceğini bilmiyordu. Daha birkaç hafta önce şeriat propagandası yapılan bir tiyatro oyununun sergilendiği Sincan'da, bir sabah ansızın tank panzerlerinin sokakları dövmesi darbe söylentilerini iyiden iyiye açığa çıkardı. Ve sonunda olan 28 Şubat'ta oldu. O gün toplanan MGK, laiklik ve cumhuriyet üzerine çok sert açıklamalarda bulundu: üstü kapalı bir şekilde hükümetin istifası isteniyordu. Kazan kaynayan günlerde başta istifaya yanaşmayan Erbakan, kamuoyu ve Cumhurbaşkanı Demirel'den de destek göremeyince, sonunda yalnız bırakıldı ve bir süre sonra istifa etmek zorunda kaldı. Hala tartışılan bu sürecin öyle ya da böyle, demokrasi tarihimize pekte iyi bir şekilde yazıldığı söylenemez. Keza, bugün AKP'den memnun olmayan birçok insan, 28 Şubat keşke yaşanmasaydı düşüncesinde. Çünkü bu insanlar, 2000'lerde ülkeye egemen olan oluşumun (AKP ve ılımlı islam) 28 Şubat'tan doğduğu inancında.

90'lar, siyasi dünyamızda istikrarsızlıklıklar ve kötü yönetilen ekonomiyle (aşırı enflasyon, devalüasyon, Gümrük Birliğinin fos çıkması, piyasalara güvensizlik vs...) anılırken, toplumsal yaşantımızda da değişikliklerin olduğu yıllardı. Medya bu dönemde güçlendi ve kamuoyunu belirlemede en önemli unsur haline geldi. İlk özel TV kanalı (Star 1), yasal olmadığı için Almanya'dan yayın yaparak bu dönemde kuruldu. Hatırlayacak olursak, anca uydu anteni olanlar izleyebiliyordu Cem Uzan ve Ahmet Özal'ın kanalını. Daha sonra ise, DYP-SHP koalisyonu özel TV-Radyo yasasını çıkarınca inanılmaz bir artış oldu kanal sayısında. Bu sayede birçok insana (talk-showcular, haber yorumcuları, pop müzik şarkıcıları vs...) TV'lerde görünme ve kitlelere ulaşma şansı doğdu elbet; böylece şöhret olmak inanılmaz bir hızda kolaylaşırken, gözden düşmek ise gene aynı hızda gerçekleşti. Magazin bu dönemde hayatlarımıza girdi, hatta gözlerimize sokuldu; kim hangi barda eğlenmiş, kim kimle çıkmış gibi gereksiz konulara kafayı takar olduk milletçe. Şifreli televizyonculuk (Cine5) ile de 90'larda tanıştık, ama esas devrim erotik yayınlarla gerçekleşti. Yıllarca TRT dansöz çıkarsın diye yılbaşı gecelerini bekleyen Türk erkeği, ekranlarda ilk kez çıplak kadın göğsü gördü o zamanlar: 'Tutti Frutti' ve 'Yasemin'le Gece Jimnastiği' biz erkeklerin heyecanla beklediği programlardı. Bu arada, özel televizyonların ilk çıktığı zamanlar RTÜK yoktu, bilmem hatırlar mısınız? 90'lar televizyonculuğunun bize kazandırdığı 2 isim hala piyasada: Okan Bayülgen ve Beyazıt Öztürk. Ancak ilk talk showcumuz Cem Özer'di. O zamanlar alışık olmadığımız bu tipte talk show programları ne de değişik gelirdi bizlere.



Kısacası, 90'lı yıllarda bu ülkede büyüyen tek şey, Pop kültürü oldu. Bu da, 80'lerde ANAP iktidarıyla Türkiye'ye ithal edilen liberalleşme sürecinin sonuçlarından birisi olarak alınabilir. Sırf medya sektöründen aşırı zenginleşen (Can Tanrıyar gibi örneğin) ise, ne insanlar oldu Türkiye'de. Özal'ın mirası olan "Benim memurum işini bilir," zihniyeti ise, özel bazı televizyoncuların ısrarlarıyla (İSKİ ve İLKSAN skandallarının ortaya çıkarılması) bir parça olsun azaltılabildiyse de, yüzsüzlük, rüşvet ve adamsendecilik alabildiğine devam etti.

İsteyen istediği gibi hatırlamakta özgür 90'lı yılları, ama o zamanlar 12-21 yaş aralığını yaşayan ben hiç iyi hatırlamıyorum. Çünkü aklıma gelenler; faili meçhul cinayetler (Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı vb...), Susurluk, kötü iktidarlar, Tansu Çiller/Mesut Yılmaz komedisi, Erbakan hoca ve meşhur selamı, badem bıyıklı genç Tayyip Erdoğan, parti kapatmaları, darbe söylentileri, post-modern darbe, 28 Şubat, Batı çalışma grubu, Sincan'dan geçen tanklar, enflasyon, devalüasyon, belirsizlikler, Kardak krizi, mafyanın kendi içindeki infazlar (Ömer Lütfü Topal, Tevfik Ağansoy vb...), medyatikleşen mafya babaları (Alaattin Çakıcı, Dündar Kılıç vb...), PKK terörü, Sırf malzemeden çalan müteahhitler yüzünden 99 depreminde haksız yere ölen binlerce insan, rüşvetçi bürokratlar, rant zenginleri vs...

Hiç yorum yok: