8 Şubat 2010 Pazartesi

EDEBİYATIN HAZ DURAKLARI-8 (J.P SARTRE-BULANTI)

Bir edebiyat eseri mi? Yoksa bir felsefe kitabı mı?
Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran büyük filozof Jean Paul Sartre'ın, felsefesi Varoluşçuluk'un edebiyat bazında temelini oluşturan romanı "Bulantı" için, 'her ikisi de,' denebilir.
"Bulantı," bir edebiyat eseri olduğu kadar, aynı zamanda bir felsefi roman.
Roman, kabaca, Antoine Roquentin isimli bir küçük burjuvanın tuttuğu günlüktür.
Roquentin yalnız bir adamdır ve tarihi bir kişilik hakkında araştırmalar yapar. Ne arkadaşı vardır, ne de sevgilisi. Cinsel ihtiyacını sosyal yaşantısına dair tek belirti olan, gittiği bir kafedeki fahişeyle giderir.
Roman, günlüğün tarihsiz yaprağıyla başlıyor.
Roquentin şöyle diyor: "Olayları günü gününe yazmak daha iyi olacak. Açıkça kavramak için bir günce tutmalı. Önemsiz gibi görünseler de küçük ayrıntıları, olaycıkları kaçırmamalı, özellikle hepsini sınıflandırmalı."
Bu önemli; keza Denis Berthholet geniş kapsamlı Sartre incelemesinde bunu, filozofun, felsefesine temel ararken yaşadığı düşünsel dağınıklığa çözüm arayışı olduğunu belirtir.
Sartre bir sistem filozofudur sonuçta.
Bir kaç tarihsiz yapraktan sonra, esas tarihli günlüğe geçtiğimizde, Roquentin günlük tutmasına neden olan olayı açıklamaya başlar.
"Başıma bir şey geldi, artık kuşkum yok. Herhangi bir kesinlik ya da apaçıklık gibi değil, bir hastalık gibi belirdi bu. Sinsi sinsi, yavaş yavaş yerleşti..."
Sayfalar ilerledikçe Roquentin bunun ne olduğunu keşfeder.
Evet, romana adını veren 'Bulantı' dır bu.
Roquentin neye karşı ve neden bulantı duyar?
Başta nesnelere karşı duyulan bulantı'nın, romanın meşhur ağaç kökü kısmında varoluşa dönük olduğu ortaya çıkar.
Bir gün bir ağacın kökünü gözlemleyen Roquentin insan varlığının köksüz olduğu düşüncesine kapılır. Ama bu köksüzlük durumunu düşündüğü içinde, aynı zamanda bilincini fark eder. Yani ağacın bir kökü vardır, o kök büyür ve ağacın kaderini tayin eder. Ağacın kaderi baştan bellidir. Oysa insanın öyle değildir. Romanın zirvesini oluşturan burada, Sartre'ın Varoluşçuluğunun ana argümanı netlik kazanıyor: İnsan varlığının kaderi önceden çizilemediğine göre, bunu insan kendisi yapacaktır; çünkü insan dünyaya geldiğinde köksüsüzdür; dünyaya atılmış bir varlıktır. Sonuç olarak Varoluşçuluğun temel savı: İnsan kendisini ne yaparsa odur.
Sartre'ın meşhur, 'Varoluş özden önce gelir,' sözü de bu duruma işaret ediyor zaten: İnsan dünyaya adım attığı anda öz'ü yoktur; hayatı boyunca eylemleri ve seçimleriyle o özü kendisi oluşturacaktır. İnsan önce var olacak, ancak öldüğünde, işte o hayatı boyunca yaptıkları (ya da yapmadıklarıyla) özünü oluşturmuş olacaktır.
Roquentin bunu fark edince bulantısını da ele geçirir. Çünkü daha önce, romanın bir yerinde, bulantının gün boyu yakasını bırakmadığından yakınır.
Bu durum Roquentin'i dünyanın saçmalığı düşüncesine teslim eder doğal olarak.
Her zaman gittiği kafede devamlı olarak aynı şarkıyı dinlemek ister:
Some of these days
You'll miss me honey!
Hayatın rutin kısır döngüsüne yapılan bir vurgudur bu.
"Bulantı" ilk kez 1938 yılında yayınlanmış.
33 yaşındaki genç Sartre'ın felsefesini oluşturmakla geçirdiği o yıllarda, Naziler de dünyayı fethetmek için ilk adımlarını atmaya hazırlanıyordu.
Savaş, Bulantı'nın yazarının hayatını değiştirir.
O, artık tarihin içinde bulur kendini. Özünü yakalamak için var oluşunu devamlı surette ileriye doğru atar; savaş sonrasında sıkı bir Marksist'tir.
Başta kabul edilmez tabii Komünistlerce; çünkü o bir bireycidir!
Ancak daha sonra var oluşunu onlara da kabul ettirir.
"Bulantı," kendisini kendinde bulmak isteyen her insana şiddetle tavsiye ettiğim mükemmel bir edebiyat eseri, ama aynı zamanda çok büyük bir felsefe kitabı.


Kaynakça:
Jean Paul Sartre-Bulantı (Can Yayınları, 3.basım, 2005)
Denis Bertholet-Sartre (İthaki Yayınları, 1.basım, 2009)

Hiç yorum yok: