2 Aralık 2009 Çarşamba

AVRUPA'DA POST-NAZİZM TEHLİKESİ

İsviçre'nin referandumla minareleri yasaklamasına bir müslümanın duygusal tepkisiyle yaklaşmaktansa, Avrupa'da son zamanlarda yükselen aşırı sağın ve ırkçılığa varan milliyetçiliğin nedenlerini irdelemek ve görünen tehlikeye karşı akıl yürütmek daha yerinde olacak. Avrupa'nın son bir kaç yıldır milliyetçiliğe yönelmesinin temelinde, batılıların, uygarlık ve maddi refahlarının tehdit altında olduğu paranoyasının tetiklediği ve dayanağı tarihte yatan bir refleks var kuşkusuz. Modern batı tarihinde bu böyle oldu; yahudi soykırımı hala akıllarda. İstinalar genellemeleri çürütemez elbette ama, Batılıların gözünde uygarlıklarının meşruiyetinin bir tehdide ya da bir düşmana bağlı olduğu gerçeği yadsınamaz. Soğuk savaştan sonra bu düşman 'İslam' oldu.
Huntington, dünyada yeni savaşların medeniyetler arasında olacağını ön gördüğünde, ortaya attığı teoriler olayın sosyo-kültürel ve ekonomik boyutundan ziyade komplo boyutuyla anılmıştı, ama küresel dünyanın dolaylı ya da dolaysız olarak İslam aleminin kendi kabuğundan çıkmasına vesile olması, Batılılar için zamanla bir tehdit olarak algılandı. Gelişmiş Batı ülkelerine oluk oluk akan Arap ve Müslüman sermayesi, İslam dünyasının ne derece kapitalistleştiğini ve dinleriyle birlikte Batılı bir yaşam tarzını kanıksadığını gösterdi bize. (Bunun ülkemize yansıması ise AKP'nin iktidara gelişi oldu. Bilindiği üzere AKP, islamın savunucusu 'Milli Görüş' düşüncesinden ayrıldığını savunmuştu ilk kurulduğunda. Bu ise, onların, küresel dünyadan siyasi bir rant çıkartmanın yolunun, neo-liberal ve kapitalist dünyaya uyum sağlamaktan geçtiğinin bilincinde olduklarına işaret ediyordu hiç şüphesiz.)
İslam aleminin küresel dünyadan ekonomik olarak pay alması ve oyunu kurallarıyla oynamaya başlamaları Avrupalıların ummadığı bir şoktu. Bu bile başlı başına, günümüzde Batıda oluşan Anti-islam söylemini açıklamaya yetiyor. Öyle ki, son yıllarda ülkelerindeki seçimlerde müslümanlara karşı tavır alan Batılı siyasiler oylarını büyük ölçüde arttırdı. Mesela, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin bir kaç sene önceki seçimlerde dış politikasını Türkiye'nin AB'ye alınmaması gerektiği üzerine kurmasıyla Champ-Elysees'ye kurulduğunu biliyoruz.
Peki ama, bu kutuplaşma ve düşmanlık neden giderek artıyor?
Adam akıllı solun olmadığı bir dünyanın acı sonuçlarından birisi de işte bu. Bir düşünelim: Son yıllarda kimlikler üzerinden şekillenen 'ötekileştirme' olgusu, tarih boyunca hiçbir zaman solun neden olduğu bir problem olmadı. Bu kavram apaçık bir şekilde sağa ait. Müslümanlara düşmanca tavır sergileyenler de, Avrupa yeniden yükselişe geçen aşırı sağ zaten. Onlar 'Post-Nazizm' çağına girdiğimizi ve tehlikeli bir yere gittiğimizi mi gösteriyorlar bize?
Herşeyi zaman gösterecek ama, herkesin sağduyulu olmasında fayda var.

Hiç yorum yok: