26 Eylül 2009 Cumartesi

MAALOUF:ORYANTALİST Mİ?ORTADOĞU'NUN GURURU MU?

Lübnan doğumlu Fransız vatandaşı Amin Maalouf ülkemizde tanınan ve sevilen bir yazar; bende kendisini çoğu Türk okuru gibi “Semerkant” isimli popüler tarihi romanıyla tanıdım. Son kitabı “Çivisi Çıkmış Dünya” ile kendisi hakkındaki düşüncelerim daha bir netlik kazanmaya başladı.
Maalouf’un yazınsal başarıları Ortadoğu coğrafyasından çoğu insanı olduğu gibi beni de heyecanlandırıyor. Ama romantik bir alkış değil kuşkusuz bu konudaki yöntemim. Hatta yazarın bu denemesinde yer yer oryantalizm tuzağına kapılmış olması ise çok acı.
“Çivisi Çıkmış Dünya” da çok güzel tespitler var, evet; bu inkar edilemez. Sözgelimi Batı’da yaşayan Müslüman göçmenlerin radikal İslam’a doğru nasıl kaydığı üzerine anekdotlar yerinde: Batı’nın göçmenleri ötekileştirici politikaları, kendi dil ve kültürlerini göçmenlerinkiyle olumlu yönde kaynaştırmak yerine yaşam biçimlerini ulaşılmazmış gibi bir mertebeye oturtmaları ve göçmenleri dışlayan tavır. Bunu ise, Sovyetlerin dağılma sürecinden sonrasıyla ilişkilendirmesinde de haklı Maalouf. Çift kutuplu bir dünyanın sona ermesinden sonra, ideolojilerin yerini kimliğin aldığı inancına kapılan insanlar sarılacak bir şey aradı; Müslümanlar için ise bu, İslam’dan başka bir şey olamazdı. Maalouf’un başarılı analizlerinden birisi de, Doğu toplumlarının neden ilerleyemediği üzerine. Bu toplumlarda Meşruiyet olgusunun halktan geçtiği doğru; ama halkların her zaman doğruyu yanlış seçtiğinin de. Atatürk analizleri ise, ülkemizde yerli yersiz Atatürk’e dil uzatan, onu hiçbir zaman anlayamamış dangalaklar söz konusu olduğunda çok saygı uyandırıyor. Mustafa Kemal zamanında Batılılarca ezilip parçalanmış toplumlarda halkın meşruiyetini kazanmanın tek yolu, halkı uyandırmak, kaybettiği özgüveni kazandırmaktan geçiyordu. Atatürk’ün başardığı şeyin bir Lübnanlı yazarca tespiti gerçekten de çok sevindirici.
Gelgelelim Amin Maalouf kitabında her konuda haklı değil. Yazara göre Marksizm 90’dan önce kalmış, tarihte yitip gitmeye mahkum bir anıdan başka bir şey değil. Yanlış. Bu düşünce o kadar yüzeysel ki, çok başarılı bir kitabı bile sıradanlaştırabilecek bir şey bu. Yazarın derinlemesine anlamadığı ve üstünkörü bir bilgisi olduğu izlenimi uyandıran bir şey hakkında bu kadar kesin yargıda bulunması kabul edilemez. Hayır, sayın Maalouf, bugün dünyada yaşanan yoksulluk ve eşitsizliklerin nedeni Sovyetler deneyimi değil, o öve öve bitiremediğiniz ve tek gerçek ekonomik model olarak gördüğünüz küresel kapitalizm. Maalouf, tüm insanların refaha kavuştuğu bir dünya hayal ediyor. İyi de, zaten bu hayali kurarak ortaya çıkan kapitalizm değil Marksizm’di. O halde bir insan nasıl hem bütün dünyanın refaha kavuşmasını isteyip, hem de eşitsizliklerin ve azınlığın aşırı zenginliğinin çoğunluğun yoksulluğuna neden olan bir sistemi insanoğlunun peşinden gitmesi gereken tek model olduğu kanısına varır?
Amin Maalouf 1990 sonrasında ortaya çıkan ve sürü psikolojisine kapılıp, ortaya konan modelin alternatifsiz olduğunu sanan aydınlardan sanırım. Bu bir gerçeği ortaya çıkarıyor kanımca: Marksizm’de diyalektik olan akıl, neo-liberal görüşü benimseyen ve katı tutumlarını hiçbir zaman esnetemeyen aydınlarda dogmatizme kayıyor. Kendilerinin şiddetle savunduğu, hiçbir dönemde tarihin bu denli hızlı akmadığı tezine ise aykırı bir şey bu.

Hiç yorum yok: