29 Ocak 2011 Cumartesi

AMOR FATİ'NİN FELSEFİ ANLAMI

‘Amor Fati,’ yani ‘yazgını sev,’ ilk bakışta öyle algılanabilse de kof bir kadercilik anlamına gelmiyor. Bu tuzağa düşmemek için aforozu şöyle bir açmak gerekir.
Deyimi en çok kullanan, bunu bir yaşam düsturu olarak benimseyen çok ilginç bir isim var ki, o da Nietzsche’den başkası değil! Garip ama, Tanrıyı öldüren filozof ‘Amor Fati,’ yani ‘yazgını sev,’ buyuruyordu.
Öyle olmasına öyle de, Nietzsche bunu teslimiyetçilik anlamında değil, evrensel döngüsellik kuramını açıklamada kullanır ki, bu önemli.
Özetle geçersek, Nietzsche’ye göre hayatta yaşadıklarımız, daha önce bir yerlerde mutlaka yaşanmış olan ve döngüsel olarak devam eden şeylerdi ve bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecekti. Yani evren, yaşanan şeylerin basit bir tekrarından ibaretti. Radikal filozof buradan yola çıkarak evrensel döngüselliğe bir tepki gösterir ve ‘Amor Fati’ye ulaşır. Yani ‘Amor Fati’ derken yazgıya teslim olmayı değil, zorunlu olanı kabullenme özgürlüğüne vurgu yapar. Sören Kierkegaard’dan Albert Camus’ye tüm varoluşçularda felsefelerinde bu temayı kullanır.
Albert Camus’nün felsefesini açıklamada kullandığı mitolojik kahraman Sisifos buna en büyük örnek. Tanrılar tarafından bir kayayı dağın tepesine çıkartmakla, ancak kayanın her seferinde tekrar aşağıya düşmesiyle korkunç bir kısırdöngünün içine atılmakla cezalandırılan Sisifos aslında her şeyin bilincindedir ve bu bilinç onun özgürlüğüdür. Yani Sisifos ‘Amor Fati’ye ulaşır, değiştiremeyeceği yazgısını kabullenir, ama (burası önemli) yazgısına teslim olmaktansa onu kendisinin kılar. Camus şöyle der onun hakkında: “Sisifos’un tüm sessiz sevinci buradadır: yazgısı kendisinindir. Kayası kendi nesnesidir.” (Sisifos Söyleni,Albert Camus-Can Yayınları). Evet, o halde ‘Amor Fati’de ki yazgıyı sevmenin dinsel ya da mistik anlamlarıyla başına gelen her şeyi kabullenmek anlamına gelmediği açık. Bahsi edilen şey, yazgıya meydan okumak daha çok. Öyle ki, Camus Sisifos’u tanımlamaya şöyle devam eder: “Sisifos tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün sadıklığı öğretir… Bundan böyle, efendisiz olan bu evren ona ne kısır görünür, ne de değersiz,” ve “…ezici gerçekler tanındılar mı yok olurlar.” Sonunda ise şöyle bağlar: “Sisifos’u mutlu olarak tasarlamak gerekir.”
O halde ‘Amor Fati’yi bir özgürlük kuramı açısından ele almak gerekir. Dostoyevski’nin tüm son dönem yapıtları ‘Amor Fati’nin bilincindeki karakterlerle doludur. Hatta Cinler’de Kirilov oldukça ileri gider ve yazgısını kendi eline almayı intihar etmeye vardırır, çünkü böylece kendisinin Tanrı olacağına inanır.
‘Yabancı’ romanında ise Camus’nün başkahramanı Meursault gereksiz ve anlamsız yere bir cinayet işler ve işlediği cinayetten hiçbir pişmanlık duymaz, çünkü Sisifos ya da Kirilov gibi o da kendi yazgısını sever ve onu kendisinin kılar.
Kısacası, ‘Amor Fati’ aslında varoluşçu felsefeye oturan bir düşünceyi temsil etmekte ve insana kendi yazgısını değiştiremese bile onu sahiplenme özgürlüğünü tanımakta.
         

Hiç yorum yok: