27 Eylül 2010 Pazartesi

EDEBİYATIN HAZ DURAKLARI-13 (DOSTOYEVSKİ-CİNLER)

İnsan ruhunun özünü Tanrısal bir gizemle ortaya koyan büyük Rus yazarı Dostoyevski, ilk ve son kez siyasal birşeyler yazdığında ortaya çıkan yapıtın, hemen her Dostoyevski yapıtı gibi tüm zamanların en iyilerinden birisi olmaya aday olacağını o yıllarda kimse ön göremezdi belki ama, "Cinler" de anlatılan solcu nihilist insanların umutsuzluğunun, yeni bir yaratımı ortaya koymak için yıkımın gerektiği düşüncesine göre, henüz sanayileşmemiş Rus toplumunu elli sene sonra sosyalist bir devrimle tanıştıracağını müjdelemesi sürpriz olmasa gerekir.
"Karamazov Kardeşler," "Suç ve Ceza" ve "Yeraltından Notlar" gibi yazarın en baba eserlerinin yanına rahatlıkla "Cinler" i de eklememizi gerektiren başlıca şey, kitabı yazdığı dönemde yazı hayatının olgunluk dönemini yaşayan Dostoyevski'nin insanın içlerine doğru yaptığı yolculuğu siyasal bir düzlemde bir araya gelmiş bir grup insanın çatışmaları içine yedirmiş olması.
1800'lü yılların ortaları Rus toplumunun karmaşık yılları. Osmanlı toplumunun yüzyıl sonlarında yaşadığına benzer şeyler söz konusu olan: Doğu ile Batının karşılaşması. Yaşam tarzları arasındaki uyumsuzluk ve yabancılaşma sorunun ekseninde; ancak "Cinler"de de görüleceği üzere, bilhassa Rus toplumunun sınıfsal yapısı, her ne kadar Osmanlı gibi bir tarım toplumu da olsalar, daha keskin çizgilerle çizilmiş idi. Eğer öyle olmasa hiç şüphesiz, o yıllar Rus edebiyatında sıkça işlenen Nihilizm gibi düşünceler ortaya çıkmamış olurdu. 1800'lerin ortalarında Çarlık Rusyasında pıtrak gibi türeyen devrimci aydınlar, 1917 devrimine giden sürecin önünü açmışlardı. Aynı yıllarda yayınlanan "Babalar ve Oğullar"(yazarı; Turgenyev) adlı yapıt, nihilizmin Rusya'da yayılmasına ön ayak oluyor ve bu akımın tüm ülkedeki okumuş gençler arasında popüler hale gelmesine yol açıyordu. Roman kısaca, ailesine başkaldıran Bazarov adında bir gencin hikayesiydi ve böyle bir temanın o zamanın tutucu ve gelenekçi Rusya'sında nasıl bir tantana koparacağını tahmin edersiniz.
Dostoyevski işte böylesi bir ortamda yazıyor "Cinler"i; amacı bu bahsedilen düşüncelere karşı koymak. Nihilistlerin Batı'dan etkilendiklerini düşündüğünden bu başkaldırıya karşı gelenekçi Rus ahlakının, erdemin bir savunusunu yapmakta, üstelik romanda Karmanizov isimli bir yazardan bahsedip, Turgenyev ile de inceden inceye alay etmektedir. İşte "Cinler," Rus toplumunu karıştıran ve yoldan çıkaran bu solcu nihilist gençliğin bir eleştirisini yapmakta. Ama bunu yaparken de, okuyucuyu rahatsız eden bir şekilde düşüncelerini insanın kafasına vurarak yapmıyor Dostoyevski. Üstelik yazarın her kitabında olduğu gibi, kötü karakterlerden etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz. Pyotr Stepanoviç'in (gerçek hayattaki Neçayev'den esinlenmiştir) yaptığı şaklabanlıkların içten içe büyük bir kurnazlığın ve zakanın ürünü olduğunu hissediyorsunuz, gruptaki bütün düşmüş karakterlere tüm pespayeliklerine karşın sempati duymadan edemiyorsunuz.
Dostoyevski başta Pyotr Stepanoviç ve Nikolay Stepanoviç olmak üzere bu karakterlerin karşısına erdemli aydın, artık yaşlanmış öğretmen Stefan Trofimoviç'i koyuyor. Pyotr'ın babası olan karakter, Turgenyev'in aksine, oğlunun karşısına gerçek doğrunun savunusu olarak konmakta. Öyle ki, onun da hayatı diğerleri gibi heba olup gidecektir.
Dostoyevski her romanında olduğu üzere bu hikayesine de bir feylesof, düşüncelerinden başka inancı olmayan bir karakter sıkıştırmış. Kirilov isimli genç günlerini yoksul öğrenci dairesinde varoluş ve Tanrı üzerine düşüncelerle geçirir ve sonunda intihar etmeye karar verir. Ancak intiharı sıradan bir ölüm olmayacaktır. Felsefesine göre, kısaca, eğer insan aklı sayesinde Tanrı'nın olmadığı bilincine varır da onu yoksayarsa, o halde yaşamasının bir manası yoktur. İnsanlar yaşamayı seçmektedir, çünkü bir Tanrıya inanmaktalar ve yaşamlarını onun huzurunda bir sınav gibi geçirmektedirler. Oysa Tanrı yoksa bunu ispat etmek gerekir, o da kaderini ellerine alarak, son kertede kendini öldürerek olur. Kirilov Tanrı olmak için intihar eder, evet. Dostoyevski bu karakteri, o dönemin düşünce akımlarının Rus gençliği üzerinde ne denli etkili olduğunu ortaya koymak için yaratmış olabilir ama, bu aynı zamanda yazarın insan ruhunun derinliklerine nasıl da dehşetengiz bir biçimde inebildiğini de göstermekte.
Romandaki nihilist karakerlere Dostoyevski'nin eleştirilerinden birisi de, insani ilişkilerden ve insanal varoluş durumlarından kimsenin kaçamayacağı üzerine. Bu durum daha çok Stavrogin karakteri üzerinde belirginleşiyor. "İnandığına inanmayan, inanmadığına da inanamayan" sözleriyle tanımlanan bu zengin çocuğu kendi varoluşunun çıkışsızlığını bir takım kadınlara kendini kaptırarak aşmaya çalışır. Yani nihilist Stavrogin aşka, duyguya sarılmakta ve en sonunda bir pedere gidip günah çıkartmaktadır. Tıpkı ihanetinden dolayı katledilen Şatov'un Slav milliyetçiliğine yönelmesi gibi. Sonunda, grupta Avrupa'ya kaçan (sahtekar Pyotr Stepanoviç başta olmak üzere) birkaçı dışında bütün karakterlerin hayatı mahvolmuştur.
"Cinler" Dostoyevski'nin insan analizindeki ustalığının yelpazesinin oldukça geniş olduğu, sıradışı, doğru ile yanlışı, çıkış ile çıkışsızlığı, hayatın her rengini yedi yüz sayfada toplamayı başarmış muhteşem bir eser.

Hiç yorum yok: