20 Haziran 2009 Cumartesi

ÖFGE ile UNUT

“İrite” ya da “irite etmek,” sinirlendirmek veya kızdırmak anlamına gelen ve dilimize Fransızca “irrité” kelimesinden girmiş bir sözcüktür. Oysa aynı anlama gelen ve kökeni İngilizcedeki “irritate” sözcüğü olan “irrite,” yer yer, “gıcık eden,” “kızdıran” anlamlarına da gelebiliyor.
Aman canım, arada ne fark mı var? Yani bir “r” harfinden başka… Üstelik Öfge için bilgiyi tecrübe etmek, yaşamakla eşdeğerdi.
“İrite etme beni Öfge!” haykırışı arabanın havasızlığı içinde boğulurken, Öfge karşısındaki erkeğe sahte bir şaşkınlıkla bakmaktaydı. Bu, ne ilk kez duyduğu kelimeden, ne de bir süredir sevgilisi olan adamın, gözleri önünde cereyan eden değişiminden kaynaklanıyordu. Öfge yaşadığını hissetti bir an ve ansızın gülümsedi: mutluydu, çünkü yaşamakla kalmıyor, yaşamayı tecrübe ediyordu aynı zamanda.
Yaşamsal bir hırs ya da adına ne derseniz deyin, hükmetme arzusu insanın öznel perspektifinde küçük kaymalar ortaya çıkarabiliyor. Bir kamu kuruluşunda müfettiş olarak çalışan Unut, duruma iyi bir örnekti. Şöyle ki; işinin denetlemekle ilgili ağırlığını özel yaşamının içine sokuyordu. Gözden kaçırdığı noktaysa, insanın özel yaşamının, yani kişiye ait olan subjektif alanın, toplumsal yaşantıda elde edilen statüleri pekte kolay kabul etmiyor oluşuydu. Öte yandan bu durum, yalnızca bir durumda, Unut tarafından “irite eden” konumuna indirgenen Öfge’nin, aynı zamanda iki “r” ile söylenen “irrite” (yani İngilizcedeki “irritate”) olmasıyla netlik kazanıyordu.
Öfge şimdi bağırıyor: “Yeter artık!”
Yolun kenarına park edilmiş araba tartışmanın şiddetiyle neredeyse hareket edecekti. Unut sustu kısa bir süreliğine; aklından ne geçiyordu kim bilir. Öfge ani tepkisine kendisi de şaşırıyor. Ama altta kalmak istemiyordu; sevgilisinin gereksiz kıskançlıklarının bir kendine güvensizlik belirtisi olabileceğinin farkında değildi henüz, çünkü bu kısa hikayedeki olay yaşandığı sırada Unut’a aşıktı ve bilindiği üzere, aşk, geçici de olsa insanın gözlerini kör edebilir.
Elini direksiyona vuruyor ve “Söyle bana!” diye böğürüyor Unut.
Öfge sakin olmaya çalışıyor, ancak dişlerini sıkıyordu büyük bir ihtimalle. “Neyi söyleyeyim Unutcuğum?” diyor içini çekerek.
Unut avazı çıktığı kadar, “O şerefsiz müdürün sana asıldığını!” diyor.
Öfge’nin “irite eden” den “irite olan” a yumuşak bir geçişini sağlayabilirdi bu, ancak hiçte öyle olmuyor. İçinden, “Evet, bana asılıyor ve bende ona asılıyorum,” demeyi ne çok arzuladığını düşünüyor ama, bu sözler gerçekte ağzından çıkmıyor. Bazı ilişkiler böyledir: tarafların karşısındakini susturma mücadelesidir.
Öfge susup başını önüne eğince, Unut duygusal gelgitlerinden birini daha yaşıyor. Öfge’nin gözlerinin ucuyla gördüğü kadarıyla, sevgilisi ağlıyordu. Öfge yüzünü hafifçe ondan tarafa dönüyor ve elini tutuyor sevdiği erkeğin. Unut ise gözyaşlarını saklamaya çalışarak arabayı çalıştırıyor; sonra birbirleriyle hiç konuşmadan her zaman gittikleri pastaneye çay içmeye gidiyorlar.

Hiç yorum yok: